başlıksız bir yazı.

10004006_610926532319687_1907703867_n (201 x 201)

Bilmem ki ne demeli sana, neler söylemeli daha. Nasıl anlatmalı halimi, nasıl inandırmalı seni buna. Hangi şiiri yazmalı güzelliğine, hangi masaldan alıntılar yapmalı sana. Hangi dilde ağıtlar yakmalı, hangi dilde yalvarmalı sana. Hangi cümleleri, hangi kelimelerle kurmalı, yüreğindeki buzları eritmek için daha.

Güneşimi mi istiyorsun anlamıyorum ki, al söndür istersen sen yokken ne anlamı var ki. Rüzgarımı mı vereyim sana, bulutlarını mı gökyüzünün. Yada gecemi katlayıp göndermelimiyim sana, yada toplayıp yıldızları, gecelerimden çok gözlerine yakışırlar diye, ya da saçlarına taç yap diye, dökmelimiyim avuçlarına.

Neden hiçbir şiir anlatamıyor sana derdimi. Hani diyor ya şair -bilmezdim şarkıların bu kadar güzel kelimelerinse kifayetsiz olduğunu, bu derde düşmeden önce.  Aynen de öyleymiş işte. Her şarkı seni anlatıyormuş meğer, sana itafen yazılan her kelime kifayetsiz. İşte bu yüzden şiirler sana karşı çaresiz. Hadi ben neyse de Orhan Veli yi ne zaman aşık ettin kendine.

Bilmiyorum prenses, bilemiyorum artık. Birimiz diğerine biraz fazla, bilmiyorum. Sen mi bana büyüksün, yoksa  ben mi sana fazla, bilemiyorum. Halbuki ne kadara da çok benziyorduk birbirimize, ortamını bulduğunda kabak çiçeği gibi açılan iki utangaç insan.  Eğer yazdıklarım çok çocuksu geliyorsa sana, kusuruma bakma. Ama sakın ha bu yazdıklarımı ucuz çapkın çabası yerine de koyma. Çocuksu falan belki ama napalım işte. Tüm maskelerimi indirip yazıyorum işte sana, en saf halini yaşayarak duyguların. Kimi zaman kızarak, kimi zaman ağlayarak, fakat hiç olmadığım gibi içten ve samimi. Azcık okuduysan bunları zaten tanıyorsun artık sende beni.

Hem zaten yazamıyorum da artık, kalem ne zaman düşse elime bir bahane buluveriyorum hemen. Bazen de fırlatıyorum karşımdaki duvara, okumuyor işte okumuyor naraları izliyor kırılan kalemin hıçkırık seslerini. Adını yazdığım kağıtları ters çeviriyorum masaya koyarken, gözlerini dikmesinler gözlerime diye. Bazen de buruşturup atıyorum bir köşeye. Aklımdan bir söz geçse bir şarkı tutturuyorum peşi sıra. Her zaman yer yok duygusallığa artık. Kaldırmıyor artık geceleri yataktan prensese bunu da yazmalıyım düşüncesi. Unut, diyorum ardından unut !  o unuttu nasılsa bizi. Unutmasa bir not yazardı. Tamam, konuşmazdı belki ama, hiç olmazsa minicik bir umut serpiştirirdi araya. Minicik ümidi çok görmezdi hiç olmazsa bizi konuşturacak bir işaret verirdi nasıl olsa.

Belki de korkuyorsun benden, ya da yazdıklarımdan. Belki sorumluluk almaktan kaçıyorsun, belki hayatının değişeceğini sanıyorsun. Belki de özgürlüğün elinden alınacak zannediyorsun. Bilmiyorum böyle mi oluyor ilişkilerde. Ama şunu bil ki benim bunlara niyetim yok be perikızı. Yaşa hayatını dilediğince özgürce. Ne hayatına yük, nede ayağına bağ olurum. Çok şükür hala tüketemediğim bir gururum var benimde. Bir tebessümünle belki bir mesajınla dünyanın en bahtiyar insanı olurum.

Mesaj demişken, demiştim ya hani  biliyorum numaranı diye. Aradım, küçük bir çocuk çıktı. Kapattım çaresizce. Yanlışdı herhalde. Olsaydı numaran belki arardım seni konuşamasam da, belki mesaj atardım  sana. Burada yazdıklarım gibi onlarca minik iltifat sana. Arada bi sinir de ederdim seni.  Büyük ihtimalle soğuk kalbin bunu da umursamazdı yada sayar söverdin bana, sapık bile derdin belki. Ama ben hiç korkmazdım seni sevmekten.

Yokluğunu seviyorum
Sana ulaşamadığım dakikalarda.
Seni duymayı, Seni özlemeyi
Hiç görmesem bile seninle olmayı seviyorum.
Hiç korkmuyorum seni sevmekten.
Senin gülüşünü seviyorum.
Her bana bakışında
Gözlerinde okuduğum o duyguyu
Gözlerindeki gözlerimi seviyorum.
Yine de korkmuyorum seni sevmekten.
Yalnızlığımı seviyorum sebebi sensen
İçimden haykırmak geliyor.
Dünyaya sığdıramadığım seni
Kalbime sığdırmak geliyor.
Yine de korkmuyorum seni sevmekten.
Her dakika seninle olmayı seviyorum.
Gözlerimi her açtığımda aklıma gelişini
Her gece uyumadan önce
Seni sevdiğim aklıma gelince
Sensiz uyumayı bile seviyorum
Uyumadan az önce seni düşününce.
Yine de korkmuyorum seni sevmekten.
Ben seni bu şehirde olduğun için değil
Benimle aynı toprağa ayak bastığın için
Benimle aynı gökyüzünü paylaştığın için seviyorum.
Geceleri benim yüzüme vuran ay ışığı
Senin de gözlerine vurduğu için seviyorum.
Benim kemiklerimi ısıtan yaz güneşi
Sana da sıcaklık veriyor diye seviyorum
Beş bin yaşındaki bu dünyada
Benimle aynı zamanı paylaştığın için seviyorum.
Ve gözlerini seviyorum
Her karşımda kapanıp açıldığında.
Bana baktığında İçimde yakaladığın coşkumu seviyorum,
Her bana baktığında Seni sevdiğimi hatırlamayı seviyorum.
Yine de korkmuyorum seni sevmekten.
Her kibrit çaktığımda alevin içinde seni görmeyi seviyorum.
Her sigara yaktığımda dumanın şeklinde seni görmeyi seviyorum.
Sen olunca aklımda.
Kalbimi seviyorum seni seviyor diye
Gözlerimi seviyorum seni görüyor diye.
Gülümsememi seviyorum seni düşününce
Ayakta kalışımı seviyorum sebebi sen olunca
Yine de korkmuyorum seni sevmekten.
Yine de korkmuyorum seni sevmekten.

………….

Önceden ilişkileri olan arkadaşlarımı hep komik bulurdum. Lan çekilir mi bu, katlanılır mı derde der, gülerdim garip hallerine. Hayatta hiç başıma gelmeyecek gibi gelirdi. Lakin öyle olmuyormuş işte. Aşk geliyorum demiyormuş. Aslında çok şükür ki bu güne kadar hiç birlikteliğim olsun diye yaklaşmadım bir kıza. Seninle beraber değişti tabi her şey. Şimdi de çekinmiyor korkmuyor değilim aslında. Ama seni seviyorum be perikızı.  Anlatamasam da sana bir türlü, seviyorum. İki türlüymüş prenses duygular. Birisi kaba tarifle gönül eğlendirmek maksatlı yalan rüzgarları, diğeri ise Mecnun u çöle düşüren Ferhat a dağları deldiren Kerem i aşk narına yakan kutsal bir duygu. Allah şahidim olsun ki ne senin için nede bir başkası için gönlümü eğlendirme maksadım olmadı benim. Seni sevmek bir yerde ibadet, bir yerde Allah’ın emri. Zira böyle olmasaydı seni her gördüğümde dizlerimin dermanını başka hangi kuvvet kesebilirdi ki. Bu hissi verdiği için ne bana, nede ona kızma olur mu perikızı. Rabbim tarafından ne kadar seviliyorsun ki, sana bu iltifatları yapmak için aracı kılmış beni.

Şimdi ise onlar gülüyor bana. Söyleyemiyorum artık her şeyi, onlara. Dayanamıyorum boş ver artık demelerine, söyleyemiyorum. Sen gittiğinde okuldan usulca sınıfına girdiğimi, oturduğun sıralara oturduğumu, dakikalarca öylece kalakaldığımı söyleyemiyorum. Dalıp gidiyorum sıranda oturan hayaline öylece. Bir keresinde sıranda bir parça uç kalmış, belki dokunmuşsundur diye, hala saklıyorum dolabımın üzerinde. Ve dokunuyorum masanda muhtemelen elinin dokunduğu her yere. Söyleyemiyorum.  Hani  bahsetmiştim sana hatırlarsan konuştuğumuz gün durmuş olan saatimden. Pil takmadım hala, öylece bekliyor duvarımda 12 ye 20 kala. Bunu da söyleyemiyorum onlara. Neyse boşverelim bunları, sapık falan dersin şimdi. Beni sevmezsin bilirim, ama bir gün sende seversin, eminim. O belki yapmaz bunları ama olsun, ama bu hislerle sevsin seni olur mu.

Prenses sona doğru yaklaşırken kendime bile söylemek istemediğim bir konuyu sana anlatmak zorunda hissediyorum kendimi. Diyordum ya hani günleri tükettik diye. İşte sona geldik perikızı. Farkındaysan okula pek gelmiyorum artık. Bu durum beklide mutlu ediyor seni değil mi. Öyleyse daha çok sevineceğin bir şey söyleyeyim. Aralık ayının ilk haftası ayrılıyorum Ankara dan. Uzunca bir süre dönemeyeceğim muhtemelen. Belki bir daha dönemem bile, kim bilir. Sakın seni gaza getirmek için yazıyorum falan diye düşünme. Nasılsa göreceksin yakında. Umarım gitmeden seninle konuşacak cesareti bulabilirim. Umarım bu cesareti verecek bir ışık yakarsın yüreğime. Blogu okuyan bi arkadaş var sanırım, sürekli aynı metni okuyor. Bir merhaba de diye başlayan yazıyı. Belki bu da bir işarettir. Kimbilir????

Neyse artık, olur yada olmaz, konuşabiliriz yada konuşamayız. Napalım, sağlık olsun. Kötü hatırlama beni bir daha görüşemezsek olur mu. Belki bloga yazı eklerim bolca, okur mutlu edersin beni. Yada ikimizde unuturuz bu blogu olur biter. Sana yazdığım birkaç şiirim var. Güzel oldukları düşüncesindeyim fakat biraz düzenlenmeleri gerekiyor. Belki onları düzenler birkaç radyo programına veya bi kaç şaire gönderirim. Belki onlar okur duyururlar insanlara. Böylece belki ölümsüz olur sevgim kimbilir. Belki o zamanlar da kavuşuruz birbirimize, belkide o satırlarda kavuşur nice ömer ile prenses birbirlerine. Gelirsem Ankara ya okula olmasa da belki gelirim sokağına. Yeşil bi araba görürsen her zaman ki yerinde, bir tebessüm et, olur mu. Göster yıldız gözlerini pencerenden. ve kalın giy üşüme bilirsin soğuk olur Ankara kışları, ayaz vurur adama. Dikkat et kendine.

Hoşcakal perikızı. Başta demiştim ya ne söylemeli sana diye. Sanırım şimdi buldum ne söyleyeceğimi.

Prenses, seni seviyorum.

Seni seviyorum….

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Copy Protected by Chetans WP-Copyprotect.