20.04.2012

Prenses merhaba,

Biliyorum iki yabancıyız hala. Birbirlerine bakamaya cesaret edemeyen, iki kelimeyi bile birbirlerine çok gören iki yabancı. Sen takıp tüm güzelliğini gözlerine kendi masal âlemin de bir prenses, bense kendine bile söz geçiremeyen, seni her gördüğünde dizlerinin bağı çözülen, sesi kısılan titrek yürekli bir garibe.

Prenses,,,

Uzun zamandır konuşmak istiyordum seninle, ama bir türlü olmuyor. Bu çekingenliğimle pek de olacak gibi görünmüyor. Hâlbuki çok özlemiştim  “–rahatsız oluyorum”  deyişlerini bile. Keşke o garip kelimeyi kullanıp da, yaramazlık yapmış minik bir çocuğun pişmanlığını ve mahcubiyetini takıp boynuma böyle garip bir halde bırakmasaydın beni. Keşke duygularımı anlatmaya çalışırken ki samimiyetimi ve acemiliğimi tokat gibi çarpmasaydın yüzüme. Keşke sana doğru attığım her adımda aynı garipliği yaşayacağım hissi bir pranga gibi dolanmasaydı ayaklarıma.

Biliyorum astın yüzünü şimdi, belki de dönüp yanındakine “-kim bu yaa” diyeceksin ya da buruşturup bu kağıdı okumaya gerek duymadan devamını “- yine mi geldi o salak” diyeceksin. Bilmiyorsun ki ben hiç gitmedim, gidemedim. Sadece her gördüğümde başımı önüme eğdim, nefesimi tuttum usulca, duyma diye sen, duyup da rahatsız olma diye. Kaçtım hep olabileceğin muhtemel yerlerden. Ama en çok da özledim. Dayanılmaz olunca hasretin dudaklarımı ısırdım sessizce.

Sonra birkaç yazı ekledim bloğuna, birkaç şiir birkaç resim yapıştırdım ayaz vurmuş şehrin soğuk duvarlarına ve sarı saçlı mavi gözlü umutlar yetiştirdim bir merhaba diyebilmek için sana. Şimdi bu umutlardan dolduruyorum her sabah ceplerime. Ama sen her defasında geçerken önümden, tutamıyorum dökülüyorlar ellerimden. Çığlık atıyorum gırtlağımı yırtarcasına gitme diye ardın sıra ama çıkmıyor sesim ve koşmak için sana yeterli dermanı bulamıyor dizlerim. Öylece kalakalıyorum.

Neyse biliyorum saçma sapan sözlerle vaktini aldım, bitirmeliyim burada, halbuki daha neler yazmak neler anlatmak isterdim sana hatta sonuna bir şiir eklerdim belki. Ama nasılsa ne kadar yazsam da anlatamayacağım hislerimi, nasılsa bir türlü anlamak istemeyeceksin beni. Şuraya buraya gel de demeyeceğim, bilirim gelmezsin. Sonuçsuz bir yazı işte, belki de tek sonuç, seni her gördüğünde kalbine bir sancı saplanan, yanakları kızaran, nefesi kesilen, davranışlarını kontrol edemeyen, başını önüne eğmekten ve susmaktan başka bir şey yapamayan,  ardın sıra donup kalan ve her gece bir şeyler yapamamanın,  bir merhabayı bile söyleyememenin pişmanlığıyla başını koyduğunda yastığına gözleri buğulanan ve en önemlisi de seni deliler gibi seven birinin varlığını bilmen gerektiğidir.

Farkında olmadan da olsa, istemeden de olsa tarif bile edemeyeceğim onlarca güzel duyguyu yaşattın yaa, çok teşekkür ederim.

Prenses, hoşcakal…

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Copy Protected by Chetans WP-Copyprotect.